image description

TÜRKİYE KURUMSAL YATIRIMCI YÖNETİCİLERİ DERNEĞİ

Toplantı ve Organizasyonlar

2017 YILI TOPLANTI VE ORGANİZASYONLAR

TKYD 9. Sektör Toplantısı

TKYD 9. sektör toplantısı 5-6 Ekim 2017’de Antalya’da gerçekleştirildi. Toplantıda sektörün temel sorunları, gelişim alanları, yeni düzenlemeler ve beklentilerin yer aldığı “Türkiye Sermaye Piyasalarının Geleceği”, “Por tföy Yönetimi Sektöründe Gelişmeler”, “Türkiye Portföy Yönetimi Sektörü”, “Bireysel Emeklilik Sistemi ve Otomatik Katılım”, “Fintech ve Sermaye Piyasalarına Etkisi” adlı 4 ayrı panel ve 1 sunum gerçekleştirildi. Dinleyicilerin aktif katılım gösterdiği panellerde sektörüm gelişimi ve Türkiye ekonomisine katkısının artması için sorunlar ve öneriler paylaşıldı. Toplantının açılış konuşmasını TKYD Başkanı Dr. Alp Keler gerçekleştirdi.

Sektör olarak emeklilik fonları yönetiminde birlikte çalışıp farklı çözümler üretmeliyiz

TKYD Başkanı Dr. Alp Keler:

lkemizde Kurumsal Yatırımcıların, özellikle Bireysel Emeklilik Sisteminin (BES) büyümesi ile son yıllarda ön plana çıkmış ve Türkiye ekonomisinin gelişmesine önemli katkı sağlama aşamasına geldiğini vurgulayan Dr. Alp Keler, konuşmasında önce global portföy yönetimi sektörü hakkında kısa bilgi verdi. Dünya portföy yönetim sektöründe son dönemde öne çıkan trendlerin başında büyük küresel oyuncuların ortaya çıkışını sayan Keler şöyle konuştu: “Dünyada küresel oyuncular, daha fazla küresel ürünleri olan şirketler ön plana çıkmaya başladı.  Birleşmeler, satın almalar hızlandı. 2000 yılında en büyük portföy yöneticisi Fidelity iken, yaklaşık 800 milyar dolar büyüklüğe sahip bulunuyordu ve ilk 10 şirket toplam 6 trilyon dolar ile toplamın %36’sını yönetiyordu. 2015 rakamlarına göre ise, BlackRock 4.6 trilyon dolar yönetiyor.”

Keler, dünyada ikinci trendi pasif ve alternatif fonlarda büyüme olarak belirtirken, karlılığın ise aktif yönetilen ürünlerden geldiğine dikkat çekti. Üçüncü bir trend olarak, sektörde ücretlerde bir miktar aşağı yönelme olduğunu kaydeden Keler, dördüncü trendi dijitalleşme, beşinciyi ise düzenleme olarak belirtti.

Dünyada kaliteli fon yönetimine ilginin arttığına da konuşmasında değinen Keler, “2011-2016 yılları arasında dört-beş yıldız olan fonlara daha fazla nakit girişi olduğunu, Avrupa’da da 4-5 yıldız olan fonlara daha fazla nakit girişi olduğunu görüyoruz. Aslında portföy yönetimi mesleğinde uzun zamandır çalışan birisi olarak gönlümden geçen tablo bu. Günün sonunda başarı varsa bu şirket büyüsün, portföy yöneticisi ön plana çıksın. Bizim bu noktaya ulaşmamız lazım, ama bu noktaya ulaşabilmemiz için de bazı gelişmeler olması lazım. Performansa yönelik analizler yapan şirketler var, bunları teşvik etmemiz lazım. Bilimsel araştırmalar yapılması lazım. Bizim TKYD olarak yaptığımız çalışmalar var, destek verdiğimiz çalışmalar var,” dedi.

Türkiye’de sektör büyüklüğünün 146 milyar lira ile GSMH’nin %5.2’sine ulaştığını belirten Keler şöyle konuştu: “Önemli rakamlara ulaştık. 2013-2017 arasında sektör %125 büyümüş. Büyüme, emeklilik fonlarından geliyor; Ağustos ayı itibariyle 74 milyara ulaştık. Yatırım fonlarında ise çok önemli bir milat var. 2012’de SPK Kanunu ile yatırım fonlarının yöneticilik sıfatı portföy yöneticilerine geçti. Akabinde TEFAS geldi ve sektör kendi ayağı üzerinde durmaya başladı, ve büyüme başladı. Bu miladın ben devam edeceğine inanıyorum. Türkiye ekonomisinde başka alternatif ürünler var, mevduat gerçeği var, bankaların buna yoğunlaşması var ama son dönemde bu kadar faizlerin yükselmesine de rağmen, trendin olumlu olduğunu görüyoruz.”

Keler konuşmasının devamında, bir emeklilik şirketinin fonlarının %40’ının bir portföy yönetim şirketince yönetilebilmesine ilişkin kurala ilişkin görüşlerini aktardı. Bu düzenlemenin doğru olmadığını savunduklarını ifade eden Keler, “Düzenlemeyi biz detaylı incelediğimizde yatırımcıya, piyasalarımızın işleyişine, ülkemizin gelişimine katkı sağlayacak BES fonlarına ve sermaye piyasalarına beklenen katma değeri sağlamayacağını ve hatta zarar verebileceğini düşünüyoruz,” diye konuştu.

“Portföy yönetim şirketlerinin olmadığı, ön planda olmadığı bir modelin uzun dönemde sürdürülebilir olduğunu düşünmüyoruz,” diye konuşan Keler, “Bir sektörümüz var, bir emek var. Bugün Türkiye’de böyle bir sektör olduğunu ben düşünmüyorum. Çalışan kalitesi olarak, eğitim düzeyi olarak, profil olarak sektörümüz çok farklı bir yapıda ama bugün bu noktadan farklı bir noktaya gidebileceğimizi öngörüyorum. Yeni yetenekleri, yeni üniversite mezunlarını çekmekte zorlandığımızı gözlemliyorum. Bunu hep beraber aşabiliriz ama buralarda da desteklenmemiz gerektiğini düşünüyorum,” dedi.

Keler, “Hedef verimliliği artırmaksa, gelirleri artırmaksa farklı modeller tasarlanabilir. Eski sistemde de sıkıntılar var bence. Ama bunun geçişi bu olmamalı. Sektör olarak farklı çözümler üretmeliyiz. Bu konuda hep beraber çalışmalıyız. En ideal en doğru sistemi masaya koymalıyız,” diye konuştu.

Özellikle yatırım fonlarının portföylerinde ağırlıklı olarak yer alan Özel Sektör Tahvilleri konusuna da değinen Keler, “ÖST konusunda iki şeyi yönetmeyi öğrenmeliyiz. Kredi riski yönetmeyi ve sistemde çeşitlendirmeyi, riskleri yaymayı. Riskleri doğru yaymazsak herhangi birimizde yaşanan bir sıkıntı bütün sektörü etkileyebiliyor. Bu iki prensibi TKYD başkanı olarak aktarmak istiyorum. Biz bu alanlarda portföy yönetim sektörü olarak çaba göstermeliyiz,” dedi.

Türkiye Varlık Fonu konusunda da Keler, fonun başarılı olabilmesi, katma değer sağlayabilmesi için portföy yönetim sektörü ile iç içe olması gerektiğini düşündüğünü kaydetti.

Portföy yönetim şirketinden varlık yönetim şirketine bir değişim süreci başlamalı

Sermaye Piyasası Kurulu Başkanı Dr. Vahdettin Ertaş:

Toplantı açılışında yaptığı konuşmada önce portföy yönetim sektörüyle ilgili 1981 yılında çıkan Sermaye Piyasası Kanunu ile başlayan düzenleme sürecini anlatan Dr. Vahdettin Ertaş, “Niye sizi 1981’e kadar götürdüm; çünkü bu noktaya kolay gelmedik. Geldiğimiz noktada 10 milyonu aşan katılım, 146 milyar portföy, milli gelirin %5.2’si kadar bir büyüklük elbette önemli bir rakam ama yeterli bir rakam değil. Bu oranı %20’ye çıkarmamız gerektiğine inanıyoruz,” dedi.

Dr. Ertaş, sektörün bu büyüklüğe ulaşması için atılması gereken adımları şöyle sıraladı:

-Her yıl 1 milyon genç bireysel emeklilik sistemine girecek; bunları otomatik / gönüllü, her ikisiyle birlikte sisteme katmak

-Erişilmemiş 35 milyon vatandaşımıza ulaşmak

- Yurtiçinde portföy yönetim şirketlerimizin varlık yönetim şirketi şeklinde örgütlenmeleri. Gayrimenkulden mevduata, sermaye piyasası araçlarından döviz ve altına kadar tüm yatırım araçlarını kapsayacak şekilde yatırımcıların varlıklarını yönetecek ya da yatırım danışmanlığı hizmeti verecek şekilde şirketlerimizin kurumsal yapılarının geliştirilmesi. Portföy yönetim şirketinden varlık yönetim şirketine bir değişim sürecini başlatmaları.

-10,000 liralık tasarrufu olan yatırımcıdan milyar lira yatırımı olan yatırımcılara kadar tüm kesimleri kapsayacak bir organizasyon yapısına gidilmesi.

- Yurtiçinde 110 milyar lirayı aşan işsizlik fonumuz var. Sigortacılık sektörümüzde, kamuda ve pek çok kurumsal yapılarda ciddi tasarruflar var. Bunların yönetiminin de portföy yönetim şirketleri tarafından yapılması gerekiyor. Bunun için de pazarlama taktikleri, yöntemleri olarak ekstra bir çalışma yapmak gerekiyor.

- Türklerin yurtdışında tasarrufları var, bunların hem Türk varlıklarına yatırılması hem de Türkiye’deki portföy yönetim şirketleri tarafından yönetilmesi konusunda da ciddi bir potansiyel olduğuna inanıyoruz.

- Sektörde yer alan şirketlerimiz birbiriyle fiyat rekabetine girmemeli, kalite, ürün, dağıtım kanalı ve performans rekabetiyle birbiriyle yarışmalı.

- Çok sayıda küçük ölçekli portföy yönetim şirketi modeli yerine daha az sayıda ama ölçek ekonomisinden yararlanan bir şirket modeline geçmemiz gerekiyor. Küresel sermayenin tasarruflarından, deneyiminden ve müşteri portföyünden yararlanmazsak bu sektörde büyümemiz sınırlı kalacaktır. Bunun da farkındayız.

PANEL: TÜRKİYE SERMAYE PİYASALARININ GELECEĞİ

Moderatör: Türkiye Sermaye Piyasaları Birliği Başkanı İlhami Koç

Konuşmacı: Borsa İstanbul Genel Müdürü Murat Çetinkaya

Sermaye piyasaları için 2023 yılına kadar İstanbul’un Uluslararası Finans Merkezi olması, Bireysel Emeklilik Sisteminin gelişimi, alternatif ürünlerin geliştirilmesi hedeflerinin devam ettiğine işaret eden İlham i Koç, Borsa İstanbul’un 2023 yılına doğru nasıl bir hedefe doğru gittiğini sordu.

Murat Çetinkaya, Borsa İstanbul’un Türkiye’ye ilk gelindiğinde ilk temas kurulan platformlardan bir tanesi olduğuna dikkat çekerek, “Borsa İstanbul’un, İpek Yolu çerçevesinde düşünürsek bu 65 ülke içerisinde derinliği, likiditesi, maliyet etkin bir piyasa olması, bütün piyasaların etkin olması çerçevesinde önümüzdeki beş sene içerinde adım atmış olması gerektiğini düşünüyorum,” dedi.

Günümüzde sermaye piyasası yoluyla özel sektöre kaynak sağlanması için artık yeni ürünler de bulunduğunu belirten İlhami Koç, halka arzlar, özel sektör tahvili ve alternatif ürünlerin bu kapsamda üç temel kaynak sağlama alanı olduğunu kaydetti. Son dönemde hem Türkiye hem de dünyada halka arzlardaki azalışa dikkat çeken Koç, “Bu gibi durumlarda hemen arkasından büyük bir kamu arzı olursa, ki kamuda şu an uygun şirketler de var, halka arzların önünü açabileceğini düşünüyorum,” dedi. Çetinkaya da bu görüşe katıldığını belirterek, “Aktif ve derin, etkinliği olan bir ihraç piyasasında kamu arzlarının katkısı oluyor, yeni yatırımcılar geliyor. Genellikle ilk defa halka açılan kamu şirketleri yatırımcıyı üzmeyen, almış olduğundan dolayı yeterince mutlu olan, dolayısıyla bu piyasaya bakmaya başlayan bir profil yarattığı için faydalı oluyor. Türkiye’de 2013 yılından başlayan dalgalanmaları dünya ile beraber değerlendirdiğimizde, belki o ölçekte halka arzların olmaması da garipsenmemeli,” diye konuştu.

Özel sektör tahvilleri konusuna da değinen İlhami Koç, tahvil piyasasında borç ödeyememe durumunun doğası gereği olabileceğine işaret etti ancak sektörde kredi analizinin doğru yapılması gereğinin de altını çizdi. Konjonktürel olarak da şirketler açısından zor bir dönem olduğunu ifade eden Koç, “Daha da önemlisi iflas koruma süreci başladığı zaman, tahvil alacakları şirketin gündeminde en son sırada geliyor… Hatta bir müddet sonra tahvil borcunu nerdeyse sermaye gibi görmeye başlıyor. Aslında sermayenin hakkından yararlanmıyor. Önümüzdeki dönemde bu sektörün daha iyi çalışabilmesi açısından, buralarda birtakım adımlar atılması gerekir diye düşünüyorum,” dedi.

Çetinkaya da, borcunu ödeyemeyen şirketler için Pay Piyasasındaki Gözaltı Pazarı’na benzer bir yakın izleme pazarı açacaklarını söyledi.

Alternatif yatırımlar konusunda Koç, “Son 10 yılda Türkiye’de ciddi altyapı yatırımları yapıldı. Ancak bu altyapı yatırımları ile sermaye piyasası arasında bağlantı yeterince kurulamadı diye düşünüyorum. Şimdi yeni girişimler var. Gayrimenkul yatırımı ve girişim sermayesi tarafında hep yatırım ortaklığı etrafında kaldı. Şimdi yavaş yavaş orada yatırım fonuna doğru geçiş var,” dedi.

Çetinkaya, Borsa İstanbul’da kurumsal yapılandırılmış ürünler pazarında artık gayrimenkul yatırım fonları ve girişim sermayesi yatırım fonlarının da işlem görebileceğini belirterek, “Artık bu tip yapılandırılmış ürünlerin alınıp satılabileceği bir piyasa var,” dedi.

Koç, sektörde bir yeni ürün ihtiyacı konusunda da CFD ve altına dayalı ürünler konusunda Çetinkaya’nın görüşlerini sordu. Çetinkaya, VIOP’ta endeks döviz kontratlarında rollover CFD’si düşündüklerini belirtti. Altın konusunda ise Çetinkaya, “Hem Merkez Bankası hem Borsa bankacılık sisteminin fiziki altınını stratejik olarak Türkiye’de saklamak için adımlar atması gerekir…Borsa İstanbul’un faaliyetinin İstanbul’da saklamanın İstanbul’da olduğu, 1600 tonluk kapasitenin önce Türkiye’nin ihtiyaçlarını göreceği daha sonra belki bölge altın saklama ihtiyaçlarını göreceği bir saklama merkezi haline gelmesini istiyoruz,” dedi.

Koç, son olarak teknolojinin finans sektörüne etkileri ve Bistech konusunu sordu. Çetinkaya, “Beş tane ayrı işletim sistemi varken, tek omurga üzerinde, tamamen operasyona geliştirmeye odaklı olan yapılanmalar olacak,” dedi. Bunun etkisinin teknolojiden önce maliyet yönetiminde olacağını vurgulayan Çetinkaya, teknoloji altyapısı değişikliğinin yeni ürünler geliştirme imkanı verdiğine de dikkat çekti.

PANEL: PORTFÖY YÖNETİMİ SEKTÖRÜNDE GELİŞMELER

Moderatör: Yapı Kredi Portföy Yönetimi Genel Müdürü Emir Alpay

Panelistler: SPK Başkan Yardımcısı Emre Önyurt, Takasbank Genel Müdür Yardımcısı Gökhan Elibol, Garanti Portföy Yönetimi Genel Müdürü Mahmut Kaya, Ak Portföy Yönetimi Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Ali Ersarı, TEB Portföy Yönetimi Direktörü Alen Bebiroğlu

Emre Önyurt, yapılan düzenlemelerle yeni enstrümanların sermaye piyasasına kazandırıldığını belirterek, “Gayrimenkul ve girişim sermayesi yatırımları daha önce şirket yapısı üzerinden gerçekleştirilebilirken, artık fon yapısı üzerinden de hayata geçirilebiliyor. Sektörümüze bu enstrümanlara gösterdikleri ilgiden dolayı teşekkür ediyoruz. Kısa vadede 31 adet gayrimenkul yatırım fonu, 8 adet de girişim sermayesi yatırım fonu kuruluşu gerçekleşti. Haziran 2017 itibariyle 1.5 milyar TL değerinde bir tasarruf da bu yatırımlara yönlendirilmiş oldu,” dedi.

Bireysel emeklilik sisteminin de hem portföy yönetim sektörü hem sermaye piyasası açısından oldukça pozitif yansıması olduğunu belirten Önyurt, TEFAS ile de artık tek bir hesaptan yatırımcıların tüm fonlara rahatça ulaşabildiklerini kaydetti. TEFAS’ın bir de yatırımcıları bilgilendirme platformu olması yönü olduğuna da işaret eden Önyurt, “Bunun tanıtımının gerçekleştirilmesi için biraz daha kaynak ayrılması gerektiğini düşünüyorum…Erişim kanalları biraz kısıtlı. Türkiye’de internet kullanımının %60’dan fazlasının mobil cihazlar üzerinde yapıldığını düşünürsek, TEFAS’ın mobil cihazlarla uyumlu hale getirilmesi tanıtımı açısından gerekli,” dedi.

Hazine tarafından 1.1.2018’den itibaren yürürlüğe girmesi öngörülen %40 düzenlemesi konusuna da değinen Önyurt, “Bu düzenleme ile birlikte bir portföy yönetim şirketi bir emeklilik şirketinin sahip olduğu fonların en fazla %40’ını yönetebilecek. Sektör açısından adaptasyon sürecinde bazı zorluklar doğurabileceğini öngörüyoruz. Orta ve uzun vadede pozitif getiriler olacaktır. Portföy yönetim şirketleri burada kendi iş süreçlerini gözden geçirmiş oluyor,” diye konuştu.

İstanbul Uluslararası Finans Merkezi konusunda da Önyurt, “İstanbul’un Finans Merkezi olma yolunda ilerlememizin temel noktalarından birisi yabancı portföy yönetim şirketlerini Türkiye’ye davet edebilmek. SPK olarak bizi sevindiren iki gelişme oldu. Yurtdışında yerleşik portföy yönetim hizmeti vermek üzere ilk portföy yönetim şirketimizin başvurusunu onayladık. Yine aynı alanda faaliyet gösterecek bir başka portföy yönetim şirketi başvurdu, belli bir noktaya geldi,” dedi.

İstanbul Finans Merkezi’nin bir önemli ayağının, İstanbul’da faizsiz finansal araçlara yatırım yapmak isteyen yatırımcılara uygun yatırım ortamı sunmak olması gerektiğini de belirten Önyurt, “Buna oldukça önem veriyoruz, çünkü hem portföy çeşitlendirmesi açısından, hem de konvansiyonel araçlara göre ekonomiye reel katkısının daha yüksek daha etkin olması açısından tüm dünyada yükselen bir trend olarak dikkat çekiyor,” diye konuştu.

TEFAS konusunda konuşan Gökhan Elibol, “2015 yılında 13.5 milyar olan işlem hacmimiz 2016’da 21 milyara ulaştı, 2017 ilk üç çeyrek itibariyle de 19 milyar’ı yakalamış bulunuyoruz. Dolayısıyla 2017 yıl sonunda 2016’yı geçmiş olacağız,” dedi.

Katılması isteğe bağlı olan kısa vadeli para piyasası ve kısa vadeli katılım fonlarında son dönemde  artış gördüklerini belirten Elibol, “Takasbank olarak MKK ile çok entegre ve otomasyona dayalı bir sistem olduğu için, operasyonu bizim üzerimizden yapmaya çalışıyorlar. İlk üç çeyrek itibariyle ihtiyarı nitelikte olan fonların sayısı da %9’a ulaşmış durumda,” dedi.

Elibol, daha sonra TEFAS’a ilişkin yeni uygulama ve çalışmalar konusunda bilgi verdi. Elibol şunları söyledi: “Dönemsel fon geliştirme noktasında, bunun otomasyonuna geçtik. Aracılık komisyon hesaplamasında teknik anlamda bir revizyona gittik. Burada üyelerimizden gelen talepler bizim için çok önemli. Gelen talepleri yapabiliyorsak derhal yapıyoruz, yapamıyorsak da bunun gerekçesini paylaşıyoruz,” dedi.

Otomatik EFT sistemini tanımladıklarını söyleyen Elibol, “Alacaklar serbest bir hesaba geçtiği zaman daha önceden tanımlanan bir hesaba, ekstra bir işleme kalmadan otomatik olarak EFT gönderebiliyoruz. Üyelerimizin bilgi güvenliği ve uyum anlamında operatör üye değiştirme, komisyonunu tanımlama gibi tek aşamalı olan sistemleri, giriş ve onay şeklinde çift aşamaya taşıdık. Üyelerimizin teminat limit bilgilerini raporlayabilmeleri amacıyla yeni web servisi oluşturduk. Faizsiz enstrümanların gelişimine katkı sunmak amacıyla katılma payının tahsil edildiği durumda, biz bunu üyelerimiz adına nemalandırıyoruz. Yatırılan bu tutarı değerlendirme anlamında da kar payı şeklinde, faizsiz enstrümanlara geçirilebilme seçeneğini de getirdik. Önemli hususlardan birisi yarım gün takasına ilişkin yapılan bir revizyon. Burada talimatları almaya devam ediyoruz ama takas bir sonraki ilk iş gününe kayıyor olacak,” diye konuştu.

Katılma paylarının yabancı para üzerinden işlem görmesi konusunda da hazır olduklarını belirten Elibol, “Gerekli işlemleri yaptık, üyelerimize testlere çevirecek aşamaya getirdik ama Sermaye Piyasası Kurulumuz konjonktürel şartlardan dolayı bunu biraz öteleme noktasında bir karar adı. Uygun şartlar oluşursa biz hazırız. Üyelerimize teste açacağız,” dedi.

Fon sepeti fonlarının TEFAS’ta işleme girmesi ile alakalı olarak da en kısa zamanda tam otomasyon haline getirecekleri bilgisini veren Elibol, “Bence hem bizi hem üyelerimizi çok ciddi ilgilendiren bir konu da fon tasfiye işlemleri. TEFAS üzerinden gerçekleştirilmesini otomasyon haline getirmeyi düşünüyoruz, çünkü bir fon tasfiye edildiği zaman dağıtıcı kuruluş ulaşabildiği müşterilerine satıp iade işlemini gerçekleştiriyordu ama ulaşılamayan müşteriler arasında sıkıntı olduğu ortaya çıktı. MKK’dan listenin temin edilip otomatik bir satış sürecini gerçekleştirmeyi düşünüyoruz,” dedi.

Emir Alpay’ın bireysel emeklilik fonlarının TEFAS’ta satışı hakkında sorusuna karşılık olarak Elibol, “TEFAS’a giren bir yatırımcı sadece menkul kıymet yatırım fonlarını değil emeklilik fonlarını da hem diğer alternatif yatırım araçlarıyla karşılaştırma, hem de bir fonun detayını diğer fonla karşılaştırma imkanına sahip. Ama hem Sermaye Piyasası Kurulumuz hem Hazine Müsteşarlığımız hem Emeklilik Gözetim Merkezimiz ve diğer paydaşlarımızla bir konsensüs sağlanıp bize bir görevlendirme verilirse, bu knowhow’a, teknolojik altyapıya da sahibiz. Üzerimize düşeni yaparız,” dedi.

Ardından Mahmut Kaya, Garanti Portföy’ün smart fonlarını anlattı. Söz konusu fonları 2015 yılında tasarladıklarını belirterek, “Burada amacımız mümkün olduğu kadar mevduat üstü bir getiri yaratmaktı. Bunu da kendi portföy yönetim becerimizle gerçekleştirme hedefimiz var,” dedi.

Farklı ve çeşitli araçlar kullanarak “dinamik bir varlık dağılımı” yaptıklarını kaydeden Kaya, “Geleneksel yatırım fonlarında kullandığımız araçların ötesinde biraz daha farklı araçları da içine ilave ettik. Bunların önemli bir kısmı yabancı, döviz bazlı yatırım araçları. Bir tanesi de Türk hisse senetlerinde kısa pozisyon alabilme özelliği ile, bu formül içinde bunu gerçekleştirebiliyoruz,” dedi.

Her birinin kendi tanımı itibariyle belli risk aralıkları olan temkinli, dengeli ve büyüme olmak üzere üç fon olduğunu belirten Kaya, burada farklı bir uygulama ile alt portföy yöneticisi olarak BlackRock ile çalıştıklarını kaydetti.

Özellikle mevduat müşterisini hedeflediklerini kaydeden Kaya, “Mevduat müşterisi bizden iki şey bekliyor. Bir tanesini beklediğinin farkında, bir tanesinin belki çok farkında değil. Farkında olduğu beklenti, tercihen mevduat üstü bir getiri ama farkında daha az olduğu beklenti bu getiriyi elde ederken volatilitenin mümkün olduğunca düşük seyretmesi. Çoklu dağılım veya varlık dağılımı stratejisinde bunu da gerçekleştirdiğimizi düşünüyoruz. Çünkü yıllık volatilite rakamlarımıza baktığımızda, smart temkinlide kabaca %2 oranının altında (2016 yılı %1.7) bir volatiliteden bahsediyoruz. Dengeli, içinde ciddi oranda hisse senedi taşıyan fonda bile yıllık volatilite %2.7 oldu,” dedi.

Mehmet Ali Ersarı, özellikle gelişmiş ülkelerde uzun zamandır var olan, ana varlık olarak portföylerde standart bir şekilde yer alan gayrimenkul yatırım fonlarının artık Türkiye’de de olduğunu belirtti. Gayrimenkulun iyi bir portföy çeşitlendiricisi olduğuna değinen Ersarı, “Türkiye’de mevzuatın izin verdiği noktada, artık gayrimenkulün diğer varlık gruplarını ilişkisine bakarsak, hakikaten çok düşük bir ilişki. Portföy yönetimi mantığında bir portföy optimizasyonu yapmaya çalıştığınızda sizin için en değerli varlık, diğer varlık sınıfları ile korelasyonu çok düşük olan varlık sınıfları,” diye konuştu.

İlk fon başvurusunu 2015’te Ak Portföy olarak yaptıklarını belirten Ersarı, “Bugün için 11 farklı şirketin farklı sayıda fonları mevcut. Toplam fon büyüklüğü 2 milyar’a ulaştı,” dedi. Gayrimenkulün Türkiye’de çok sevilen bir yatırım aracı olmakla birlikte tapunun biraz daha tercih edildiğine işaret eden Ersarı, “Bir gayrimenkul yatırım fonu pay sahibi olmak, şu an için tapu sahibi olmak kadar çekici gelmiyor ama ileriki noktalarda yatırımcı tabanı farklı bir bilinç düzeyine ulaştığında, biraz daha fazla bir ilgi geliyor olacaktır diye düşünüyorum,” dedi.

Gayrimenkul yatırım fonunda ticari gayrimenkulün öngördüğü çok daha yüksek getiriler, büyük ölçekli projelerden pay almak gibi avantajlar olduğuna dikkat çeken Ersarı, “Bunun ötesinde profesyonel bir yatırım sürecinden geçmiş bir gayrimenkul yatırımından bahsediyoruz. Bu çok önemli. Çeşitli vergi avantajları var,” dedi.

Fonlarının 180 milyon lira büyüklükte ve açık uçlu, süresiz bir fon olduğu bilgisini aktaran Ersarı, stratejinin özellikle merkezi iş alanlarında bulunan ofislere yatırım yapmak olduğunu belirtti.  Yatırımcılarının %40’ını emeklilik fonlarının oluşturduğunu belirten Ersarı, “Beş farklı emeklilik şirketinin çok sayıda fonu yatırımcı durumunda. Yaklaşık %30’unu başta sigorta şirketleri olmak üzere kurumsal yatırımcılar, %30’luk kısmını da bireysel yatırımcılar oluşturuyor. Bu denge önümüzdeki dönemde emeklilik fonları lehine açılmaya devam edecek. Burada ciddi teşvikler var,” diye konuştu.

Fonun bireysel yatırımcı nezdinde de vergi avantajları dışında diğer avantajı daha olduğunu kaydeden Ersarı, “Yurtdışında bir trust sistemi vardır, aile varlıkları bunların içinde yönetilir. Bizde varlıklı bir ailede mevcut kuşak ölüyor, alt kuşağa kalıyor mallar, hisseli tapu var, adaletsiz paylaşım var, birçok istenmeyen durum ortaya çıkabiliyor. Bu mülkün bütünlüğünün korunması anlamında da bireysel yatırımcı nezdinde karşılık bulabilecek bir ürün,” dedi.

Ersarı, daha sonra gayrimenkul fonları ile ilgili düzenleme ile iyileştirilebilecek bazı alanlardan bahsetti.

Özel sektör tahvilleri konusunda görüşlerini paylaşan Alen Bebiroğlu, “ÖST’ler başladığında talep çok hızlı büyüdüğü için, arz daha kısıtlı olduğu için bir sürü fon neyin ne olduğunu bilmeden almak zorunda kaldı, o biraz sorun yarattı. Kredi değerlemenin çok önemli olduğunu biliyoruz ama yapmak çok zor. Biz bir sürü metod kullanmaya çalışıyoruz,” dedi. Bebiroğlu, Gözaltı Pazarı’ndan çok yatırım yapılabilir notundan daha düşük not alan ihraçlara yönelik bir Pazar olması gerektiğini belirtti.

Soru-cevap bölümünde söz alan Takasbank Genel Müdür Yardımcısı Ekrem Arıkan, SPK’dan Emre Önyurt’un belirttiği TEFAS mobil uygulaması üzerinde çalışmakta oldukları bilgisini verdi.

PANEL: BİREYSEL EMEKLİLİK SİSTEMİ VE OTOMATİK KATILIM

Moderatör: Selim Yazıcı

Panelistler: Türkiye Sigorta, Reasürans ve Emeklilik Şirketleri Birliği Genel Sekreteri Mehmet Akif Eroğlu, Emeklilik Gözetim Merkezi Genel Müdürü Mustafa Akmaz, Vakıf Emeklilik Genel Müdür Yardımcısı Adem Duman, İş Portföy Yönetimi Genel Müdürü Tevfik Eraslan, KPMG Türkiye Finansal Hizmetler Şirket Ortağı Alper Güvenç

Alper Güvenç, bireysel emeklilik sistemlerinde dünyadaki durum ve Türkiye modeli konusunda su numundan bilgiler verdi. 2015 yılı verilerine göre, Avrupa kıtasında Danimarka ve Hollanda’nın bu konuda 1 numara olduğunu belirten Güvenç, “Mercer fimasının açıkladığı Global Pension Index çalışması var. Üç kritere göre değerlendiriyor. 80 puan üzeri alabilen tek ülke Danimarka, bireysel emeklilik portföy büyüklüğünün kendi ekonomilerine oranı %205 düzeyinde,” dedi. Danimarka’da çalışan işgücünün %70-75’ini bu sistemin içine kaydedebilmiş olduğunu belirten Güvenç, “Bunun yanında tabii ki çalışan sayısının yanında işveren katkısının olmazsa olmaz olması söz konusu,” dedi.

Danimarka’da fonların, rakip olmalarına rağmen, bazı projelere ortaklaşa girebildiklerini de belirten Güvenç, bunun bazı maliyetleri ciddi anlamda aşağı çektiğinin görüldüğünü ifade etti.

Mustafa Akmaz da, Emeklilik Gözetim Merkezi görev ve faaliyetlerinden bahsettikten sonra bireysel emeklilik sisteminde gelişim sürecini anlattı. 2017 başından geçerli olacak şekilde OKS sisteminin yürürlüğe girdiğini hatırlatan Akmaz, hedef kitleye bakıldığında istihdam edilenlerin şu ana kadar BES+OKS’de yüzde %33’üne ulaşılabilmiş olduğuna dikkat çekerek, “Yani yüzde 67 çok ciddi bir potansiyel var. Ayrıca yurtdışında yaşayan 5 milyondan fazla Türk, yurtiçinde yaşayan yabancı uyruklular var. Gelişmiş ülkeler, yüksek gelirli ve orta gelirli ülkelerde yaşayanların nüfusunun 3  milyarı aştığını düşünürsek, orada bizim hedeflememiz gereken çok büyük bir potansiyel var,” diye konuştu.

Tevfik Eraslan, önce yüzde 40 kuralı konusunda görüşlerini ifade etti, ardından da bu kapsamda sektör olarak geçtikleri süreci anlattı. Eraslan, yüzde 40 düzenlemesi için, “Bir emeklilik şirketinin fonlarının %40’ının bir portföy yönetim şirketince yönetilebilmesine ilişkin kuralın otomatik olarak performansa dönüşeceği ile ilgili algı bende tam oturmuş değil,” dedi. Eraslan, bir emeklilik fonunun benchmarkına kıyasla performansının belli bir periyotta izlenmesi, bu izlendiği dönemde benchmarkının altında kaldığı takdirde uyarılması, uyarıya rağmen hala bir düzelme kaydedilmediği takdirde ilgili fonun yönetiminin o portföy yönetim şirketinden alınıp başka bir portföy yönetim şirketine resen verilmesine yönelik uygulamayı işaret ederek, bu uygulamanın performans açısından kamunun istediği amaca çok daha fazla hizmet edeceğini düşündüğünü belirtti.

Eraslan, emeklilik şirketlerinin hangi portföy yönetim şirketleri ile çalışacaklarını belirlemek üzere ihale süreci ile başlayan yeni çalışma düzeninin getirdiği aşamalar, sorular ve sorunlara değindi.

Ardından Selim Yazıcı, sözü Adem Duman’a verirken, “2003’ten beri emeklilik şirketleri ile portföy yönetim şirketleri arasında bir değer yatırımı var. Şu anda yüzde 40’a odaklanıyoruz daha çok ama bu değerin içinde operasyonlar, aracılık, müşteri tarafı var, yatırım danışmanlığı, dağıtım var. Bundan sonra bu nasıl şekillenecek? Bu değer nasıl yaratılacak? Ne bekliyorsunuz?” sorularını yöneltti.

Duman, emeklilik şirketlerinin portföy yönetim şirketleri ile daha sık ve yakın birlikte çalışmaları gerektiğini belirterek, “Yüzde 40 konusunun sektöre bu anlamda bir faydası oldu. Herkes birbiri ile görüştü. Herkes ne yapıyor tespit etme şansı oldu,” dedi. Performans bazlı fiyatlama konusunda, müşterilerle ilgili konularda birlikte çalışarak farklı uygulama ve çözümler bulunabileceğini önerilerle dile getiren Duman, “Müşteri toplantıları, etkinlikleri yapılabilir. Finansal planlama konusunda beraber aksiyon alınabilir. Yatırım danışmanlığı en bakir alan. Burada şu anda bence hiçbir şey yapmıyoruz,” diye konuştu.

Selim Yazıcı’nın Otomatik Katılım sistemi konusunda söz verdiği Mehmet Akif Eroğlu da, ülkemizde dünyadaki uygulamalardan farklı bir sistem olduğuna işaret ederek, en önemli sacayağı olan işveren katkısının olmamasının sistemin eksik başlamasına neden olduğunu belirtti. Eroğlu cayma oranının azaltılması için de sistemi cazip hale getirecek bazı düzenlemelere ihtiyaç olduğuna dikkat çekti.

Daha sonra sunumunda sigorta sektörü ile ilgili bilgiler veren Eroğlu şunları söyledi: “Hep beraber gelin sigorta sektörünü büyütelim. Kaynak burada. Sadece birkaç tane temel veri paylaşmak istiyorum. Sigorta primi/GSYH oranı Avrupa’da %7 iken biz de %1,6. Kişi başına düşen prim onlarda 1,620 dolar, bizde 164. Hayat branşında kişi başına düşen prim 961 dolar iken, bizde 20,6 dolar. Makas çok fazla. Toplam prim üretiminin GSYH’ye oranı onlarda %4, bizde %0,2. Hayat dışına baktığımızda kişi başına düşen prim onlarda 658, bizde 144 dolar. Yani hayat dışında o kadar da kötü değiliz.”

OECD ülkelerinde özel emeklilik fonlarının GSYH’ye oranının yüzde 123,6, Türkiye’de yüzde 2,1 olduğuna dikkat çeken Eroğlu, “Hedefi doğru koymak lazım. Mevduat faizlerinin bu kadar yüksek olduğu bir ortamda Bireysel Emeklilik’e mi mevduata mı yatırılmış diye bakıldığı sürece BES ve mevduat rekabet edemez. Bu uzun vadeli bir tasarruf sistemi, mevduat faizi ile mukayese edilemez,” diye konuştu.

Bilanço büyüklüğü bakımından bankacılık sektörünün payının yüzde 87, sigortanın yüzde 4,1 düzeyinde olduğuna da dikkat çeken Eroğlu, “Sonuç olarak, şu aradaki boşluk hepimizin sorunu. Niye bunu size söylüyorum? Sebebi bu bilanço: bizim topladığımız 115 milyar fonun sadece 38 milyarı mevduata gitmiş. Orta ve uzun vadede kaynaklar, mevduat dışında sermaye piyasalarında, özel sektör borçlanma araçlarında, kamu borçlanma araçlarında değerlendiriliyor…Sigorta bilançomuz büyüdüğü zaman sizlere kaynak buradan gelecek,” dedi.

Selim Yazıcı, Tevfik Eraslan’a “Emeklilik fonlarının getirisi algılandığı gibi kötü mü gerçekten yoksa bir iletişim problemi mi var?” sorusunu yöneltti. Eraslan, emeklilik fonlarının kamuoyunun gündemine sadece ve sadece getirinin negatif olduğu yıllarda geldiği tespitini ifade ederek şöyle konuştu: “Emeklilik sistemine 2003 yılında başladık. 2003 yılı Ekim ayıydı, 2017 yılındayız. Toplamda 14 yıllık bir gözlem periyodumuz var. Bu 14 yıllık gözlem periyodunun içinde dört yıl enflasyonun altında bir ortalama getirmişiz. Geriye kalan 10 yılda da enflasyonun çok üzerinde bir getirimiz olmuş. İşin açıkçası problem getiri problemi değil. Sadece toplumun negatif yılları çok fazla işlemesi, diğer yıllarda bunun çok da fazla kamuoyunun gündemine gelmemesi ile ilgili.”

Ortalama getiriler konusunda BES’in başlangıcından bugüne kadar getirisinin yüzde 403 olduğunu, aynı dönemde enflasyonun yüzde 204 olduğu bilgisini veren Eraslan, “Enflasyonun üzerinde bireysel emeklilik sistemi aşağı yukarı yüzde 200 getiri sağlamış. Getirinin negatif olduğu yıllarsa ya Türkiye’nin problem içinde olduğu yıllar ya da dünyanın problem içinde olduğu yıllar,” dedi.

En fazla yatırım yapılan fon türlerine göre de bilgi veren Eraslan, hisse senedi fonlarında fonların kurulduğundan bugüne benchmarkını aşma oranının yüzde 100 olduğuna dikkat çekerek, “Hiçbir fon türünde %50’nin altında değil. Emeklilik şirketleri ile yaptığımız sözleşmeleri biz büyük ölçüde yerine getirebilmişiz. Sözleşmelerin koşulu olan başarı kriterlerini de yerine getirmişiz,” diye konuştu.

Eraslan, düzenli olarak fonların getirisi ile ilgili kamuoyunun bilgilendirilmesi gerektiğini vurguladı.

PANEL: FINTECH VE SERMAYE PİYASALARINA ETKİSİ

Moderatör: Gedik Portföy Yönetimi Genel Müdürü Halim Çun

Panelistler: Sermaye Piyasası Kurulu Başkan Yardımcısı Bora Oruç, Takasbank Genel Müdür Yardımcısı Ekrem Arıkan, İnfina Yazılım Genel Müdürü Nejat Özek, Tradesoft Genel Müdürü Ümit Cinali

Halim Çun, algoritmik işlem, blockchain, yapay zeka konularının gündemi oluşturduğunu belirtti ve “Bunlar sektörümüzü ne kadar değiştirecek? Bütün bunlar gelip geçici mi yoksa hayatımızı değiştirecek önemli değişiklik, teknolojik değişimler mi getirecek?” soruları sorarak ilk sözü Bora Oruç’a verdi. Çun, cryptocurrency ile fon kurma mevzuatının Türkiye’de olup olmadığını da sordu.

Bora Oruç, konuya ilişkin dünyada da merkez bankalarının, düzenleyicilerin tartıştıklarını ancak henüz düzenlemelerin yerine oturmadığını belirterek, “Heyecanın bu kadar yüksek olduğu bir durumda düzenleyici otoritelerin dışardan bakmaları gerekiyor. Cryptocurrency, robo danışmanlık, kitle fonlaması, bitcoin bunların hiçbiri aslında tam bir ekonomik döngü içinde denenmiş teknolojiler değil. 2008-2009’a dip nokta dersek, o dip noktadan bugüne kadar bu teknolojilerin hiçbiri test edilmiş değil,” dedi.

Oruç, söz konusu gelişmelerin iş yapışlarını değiştireceğine işaret ederek, “Hız güvenlik, maliyetler açısından daha iyiye götürecek iş yapış şekilleri getiriyor. Düzenleyici için önemli olan fon akım mekanizmasında fiyat oluşumlarına pozitif etki edip etmediğidir,” dedi. Kitle fonlaması, yeni teknolojiler, fon talep edenlerin daha düşük maliyetlerle, daha etkin bir şekilde fona ulaşımı sağlayıp sağlamadığına bakılacağını belirten Oruç, “Takasbank olsun MKK olsun bütün bunların iş yapış şekilleri yeniden sorgulanıyor. Maliyeti düşürüyor, hızı artırıyor, güvenliği artıyor ama operasyonel riski, kredi riski gibi düzenleyici olarak cevap verdiğimiz bu risklerin yönetiminde bu şirketleri de bir kez daha gözden geçirmemiz gerekiyor,” dedi.

Ardından Ekrem Arıkan, yeni teknolojiler konusunda kapsamlı bir sunum yaptı. Türkiye’de sektörlerin dijitalleşme oranına bakıldığında finansal hizmetlerin yüzde 81 ile ilk sırada yer aldığına dikkat çeken Arıkan, “Accenture firmasının bir araştırmasının sonucu bu. Sektör olarak gayet iyi bir yerde olduğumuzu gösteriyor. Daha önce meslek hayatımda finansın dijitalleşme ile buluştuğu sigortada, bankada, borsada, takasta gözlemlediğim fintech konusunun Dijitalleşme endeksine hakikaten bizim rekabet avantajı oluşturabileceğimiz güzel bir alan olduğunu iddia ediyorum,” dedi.

Gelinen noktada Endüstri 4.0’ın tüm bileşenleri ile hayatımıza girmiş olduğunu belirten Arıkan, robot teknolojisi ile insanların yaptığı her işi ileri düzeyde yapabilir sistemler ortaya çıktığını kaydetti. Söz konusu gelişmelerin finans piyasalarında uygulama alanı olarak üç dijital platformdan bahseden Arıkan, bunları büyük veri ve risk yönetimi, Robo Danışmanlık ve Blockchain olarak saydı.

İlk robot danışmanı yapan Betterment Founded yazılım şirketinin 2007 yılında kurulduğunu ve şu anda 7 milyar dolarlık büyüklük ile bu alanda ilk sırada geldiğini belirtti. 

Arıkan Blockchain ve Bitcoin’in tanımları, dünyada geldiği nokta ile ilgili de sunumundan özet bilgiler verdi.

Halim Çun, finans teknolojileri kullanım alanlarına bakıldığında banka ve aracı kurumların daha çok yarar görmüş gibi gözüktüğünü belirterek, diğer panelistlerin sektörün finans bacağında birlikte iş yapılan şirketler olduğu gerçeğinden hareketle portföy yönetiminde yeni uygulamaların neler olduğunu sorarak sözü Ümit Cinali’ye verdi.

Fintech’te birkaç değişik yaklaşım gördüğünü belirten Cinali, “Birinci yaklaşım şirketler olarak altyapımızı modernize etmeye başlamamız lazım. Bazılarını bizim argelerimizle ve fintech şirketlerinin yarattığını o değer zinciri denilen şeylere yerleştirerek yapmamız gerekiyor,” dedi.

Kurumların müşterilerinin tanımalarının altını çizen Cinali, “Elimizdeki veriyi sahiden analiz etmemiz gerekiyor. Kurumların içinde muazzam bir veri var, orada oturuyor. Onu analiz edip o müşteriyi iyi tanımanız ve kaybetmemeniz gerekiyor. O veri şimdi Facebook’ta ve çok daha detaylı bir şekilde va,” dedi.

Değişen demografiye dikkat çeken Cinali, “Değişen insan türleri var. Artık fintech’e bazıları funtech diyorlar. Çünkü herkes cep telefonunda oyun oynuyor artık. Yatırımları da yeni yatırımcıyı da böyle çekmemiz lazım diye görüyorum,” diye konuştu.

Düzenlemeler konusunda ise Cinali, “Bunu yönlendirebilecek vizyonu beraber çizmeliyiz. Çünkü regülasyon gerekli, koruma gerekli, bilhassa bu hızlı değişim ortamlarda daha da gerekli olacak. Bunu yaparken yeni fintech şirketleri de ortama katacak esnekliği sağlamamız gerekiyor,” dedi.

Nejat Özek de, sektörle birlikte çalışma gereğinin altını çizerken, “Biz sektörde çok fazla proje yapıyoruz. Proje bazlı zaten birlikte çalışıyoruz. Bazen ürün bazlı birlikte çalışıyoruz. Yakın gelecekte artık stratejik hedeflere yönelik birlikte çalışmayla geliştirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Birlikte teknoloji şirketleri ve sektör şirketleri stratejik hedefler koymalı. İnovatif yeni fikirler peşine gitmeli. Buralara yatırım yapmamız gerekiyor diye düşünüyorum,” dedi.

Fintech sürecinde önümüzdeki yılın çok önemli olduğunu görüşünü ifade eden Özek, “Bu değişim sürecini birlikte ve birincisi sağlıklı geçmeliyiz, ikincisi bu sürecin sonunda sektör buradan daha verimli olarak çıkmalı. Ben teknoloji şirketleri olarak kendi rolümüzü burada görüyorum. Bunun için de çok ciddi yatırım yapıyoruz. Sorumluluğumuz büyük ama bunun da bilincindeyiz”, dedi.

Somut olarak bu robo danışmanlık konusu mutlaka gündeme geleceğini belirten Özek, “Biz bu konuda yatırımlar yapıyoruz. Kurumlarla görüşme halindeyiz. İşlem sistemleri akıllı olacak. Burada yapay zeka kullanımı, makine öğrenimi bunlar çok önemli başlıklar. Bu konuda işlem sistemleri traderları daha rahatlatıcı, daha otomatize yönde gelişecek,” dedi.

Kurumlarda toplanan verinin çok önemli olduğunun altını çizen Özek, “Bu verilerden ben sektörün yeterince faydalandığını düşünmüyorum. Buradaki bütün katılımcılara hızla iş zekası kullanımını, yoksa başlatmayı varsa da artırmayı özellikle öneriyorum,” dedi.